3 Şubat 2012 Cuma

Neden C. ?

  Aylak Adam’ı Alkım Yayınları’nın çıkarmış olduğu K dergisinde gördüğüm yazı üzerine okumaya karar vermiştim. Yazının başlığı “Yaşamak Varken”di, bu bile yazıyı okumama yetiyordu. Yazı, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanından bahsediyordu. O güne kadar Yusuf Atılgan hakkında tek bildiğim “Anayurt Oteli” adında bir kitabı olduğuydu, çünkü girdiğim her kitapçıda bu kitap “beni okumalısın” dermişsine çıkıyordu karşıma.

Ne yazık ki Anayurt Oteli’ni hala okuyabilmiş değilim…
Yazıyı okuduktan hemen sonra kafamdaki sorular çoğalmaya başladı. Kimdir bu C.? Neden bir insan aylaklığı seçer? C. kim olabilirdi? Cafer, Cemal, Can, Cevahir, Cüneyt, Coşkun? Sadece bir yazı, diye düşündüm sonra. 
“Kitabı okumadan kitaba haksızlık etmemeliyim.”
Aylar sonra Sahaflar Çarşısı’na gittiğimde dükkan sahibinin istediğim kitapları getirmesini beklerken gözüme ilişti Aylak Adam ve hemen okumaya başladım. Kitabı hemen okuyabileceğimi düşünüyordum. Oysa öyle değildi. Kitabı hemen bitiremedim. Kitabın dili ağır değildi, anlaşılması güç değildi ama kitabı sindirerek okumak gerekti. İlk defa bir romanda bir karakteri bu kadar çok anlama gereği duydum. Hatta bazı yerlerde C.’ye hak verdiğim yerler bile oldu kitabı ilk kez okuyan bir okur gözüyle. C.’nin sevgiye bakışı, insanlardan kaçışı, onları karıncaya benzetişi romanı bugüne dek okuduğum birçok romandan farklı kıldı. İlk defa bir eserde cümleler beni bu kadar çok etkiledi. Okuma defterime ilk defa bu kadar çok “cümle” yazdım. İlk defa bir kitabın son cümlelerini ezberledim:
Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti, biliyordu ,anlamazlardı.”
Kitabın çoğu yerinde C.’nin insanları bu denli incelemesini,onların mesleklerini tahmin edip durmasını yersiz bulduğum oldu; ancak bu C.’nin aylaklığının bir sonucuydu. Bir aylağın en çok yapabildiği şey düşünebilmek olmalıydı.
Kitabın etkisinde kaldığım su götürmez bir gerçek. Öyle olmasaydı Therese Raquin’i okuduğumda bu romandaki Laurent’ın bazı yönlerini C.’ye benzetmezdim. Laurent de resim yapıyordu, aylak yaşamak istiyordu. Bunun için de babasının ölüp mirasını ona bırakmasını bekliyordu. Ancak sadece “bazı” yönlerden benziyorlardı. C. de resim yapıyordu, hatta  babasının mirasına çoktan konmuştu; ancak C.tek bir kadın arıyordu ve gerçek sevginin peşindeydi.
*
Kitabı bitirdikten sonra da okumadan önceki gibi C.’nin kim olduğunu düşünmeye başladım. Vatankitap gazetesinde bir yazar C.’nin adının “Cesur” olabileceğini yazmıştı. Yusuf Atılgan yaşasa, kendisine çok kızacağını da eklemişti yazısına.
C.’nin adı “Cesur” değildi benim gibi bir okura göre. Cesurluk, aylaklığı seçmek olamazdı. Cesur olabilseydi C. Ayşe’nin yağlıboya atölyesine girdiğini o akşam belli eder, kesekağıdının içindeki rakıyı ve mezeleri orada bırakırdı. Cesur olabilseydi, o akşam önüne çıktığı taksiciden dayak yemez, inatla otobüsün peşinden koşardı.
Belki de cesur olamadığından, sadece böyle bir babanın oğlu olduğu için de Cesur olabilirdi adı. Ancak tüm bu aramalar yersizdi. Bu kadar yalnızlaştığı, kendini o karıncalardan farklı gördüğü için bu tek adamın adı tek bir harf olabilirdi ancak: “C.”

*
Yusuf Atılgan’ın yazdığı ilk roman olmakla birlikte,benim için de ilklerle dolu olan bu kitap,herkesin kütüphanesinde bulunmalı.




Firdevs DİZDAR - İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder